Hastaya Ulaşamayan İlacın Takibi

Fıkra bu ya; Temel ile Dursun ortak kamyon satın alırlar. Yeni araç sahibi olmanın verdiği heyecan ile aracı test etmeye başlarlar. Sıra sinyal lambalarının kontrolüne gelir. Temel Dursun’a sorar; “Bak pakaayum, sinyal yani mi? Dursun cevap verir; “yanayi, yanmayi, yanayi, yanmayi.”

Yaklaşık bir buçuk yıldır hem eczacıların hem vatandaşın kabusu olan “medula sistem” ve “ilaç takip sistemi” de aynen böyle çalışıyor. Daha doğrusu çalışmıyor.

Yılda bir buçuk milyar kutu ilaç delinin pöstekide kıl sayması gibi tek tek numaralandırılmaya çalışılıyor. Gerekçe, ilaçta vurguna engel olmak. Numaralandırılan ilaçların içinde kırk kuruş olanı bile var. Mevcut iktidar ilaç tasarrufunda o kadar başarılı yöntemler geliştirdi ki, tüketilen ilacın kutusu azaldı ama beş yılda ilaca harcanan para iki kat arttı.

Tüm Eczacılar potansiyel hırsız konumuna sokuldu.

Artık kimsede bir şey soracak ve sorgulayacak güç ve cesaret kalmadı.

Çünkü klasik AKP yönetim anlayışı bu.

-Bu ülkede Demokrasi var mı?

-Var.

-Halk beni seçti mi?

-Seçti.

-Öyle ise istediğimi istediğim gibi, doğru ya da yanlış yaparım, karışır ya da karşı çıkarsanız demokrasiye müdahale olarak yorumlarım.

SGK’nın ilaç temini ile yayınladığı tasarruf amaçlı tedbirler Karadeniz fıkralarını aratmıyor.

Zamanda şöyle bir yolculuk yaparsak neler neler göreceğiz.

-Önce reçeteler sevk kağıdı ile yazılmaya başlandı.

-Yazılan reçetede hekimin kaşe ve imzası dışında ilgili kurumun mührü ve başhekim onayı istendi.

Başhekimlerin kapısı imza kuyruğu ile doldu. Başhekimler ve yardımcıları imza memurluğu yapmaktan asli görevlerini unuttu. Mehter takımı gibi iki ileri bir geri tebliğler ile bu sorun aşıldı.

-Reçetenin karşılanması için hastanın sevk kağıdının aslının ve nüfus kağıdı fotokopisinin eczaneye vermesi gerekiyordu. Bu sefer de çalışan yakınlarının sevk kağıdı alması sorun oldu.

Onca bürokratın bulamadığı çözümü Sayın Başbakan buldu. “Bu ayrıntılar kalkacak” dedi bu sorun bir talimat ile aşıldı.

-Sonra hasta raporlarında aynı onay sorunları ortaya çıktı.

-Bu tebliğlerin en komiği kurumun ödediği ucuz eşdeğer ilaç verilirken yaşandı.

Hastadan kendi el yazısı ile ''Kuruma kabil-i rücu olmamak şartıyla kurumca verilen eşdeğer ilaç yerine reçetede yazılı ilacı kendi rızam ile fiyat farkı ödeyerek aldım'' yazıp imzalaması istendi. Kaç kişi bunun anlamını bilir acaba. Sonunda ne yazıldığını anlamadığı için imzalamayan mı, istersiniz, reçeteyi bırakıp kaçan mı istersiniz, senet imzalattığını zannedip olay çıkaran mı istersiniz. Yaşananları Levent Kırca bile gülmekten oynayamazdı.

-Bir de tahlil sonuçları borsası var. Kolesterol ilaçlarının kullanımı ile ilgili tıbbi değerler döviz kuru gibi günlük değişmeye başladı.

-Ardından kemik erimesi ilaçlarının kullanımı için yoğunluk değerlerinde günlük kur uygulandı.

- Yine günlük değişimlerden nasibini alan rapor mevzuatları yüzünden hastalar hasta hali ile hastane hastane rapor değiştirmek için gezdi durdu.

-Sabah verilen bir ilacın öğleden sonra verilmediği görüldü.

-Bunun son örneği geçtiğimiz hafta yaşandı. Şeker ölçüm çubukları bir sabah ödenmemeye başladı. Sonra vahiy gibi gelen bir tebliğ ile hastanın kendi parası ile ürünü alıp faturasını kuruma götürüp tahsilatını yapması çözümü bulundu.

-Hiç sorumlusu olmadığı halde hastalara muayene ücretini tahsil etme ve izah etme görevi eczanelerin üzerine yıkıldı.

-Son kargaşalardan biri de karekodda yaşandı. Karekod uygulamasına geçişte piyasada bulunan karekodsuz ilaçlara eczacı örgütlerinin ve ilaç sanayinin anlatmaya çalıştığı çekincelere rağmen geçici karekod verildi. Yılsonunda SGK bu ürünleri de ödemeyeceğini açıkladı. Uygulamadan dönülmez ise eczane raflarındaki milyonlarca liralık ilaç çöpe atılacak. İşin çelişkili tarafı aynı ürünleri kabul etmeyi Sağlık Bakanlığı kendi kontrolünde olan “yeşil kart” reçetelerinde devam ettirdi.

Uygulama ile ilgili Danıştay’dan gelen yürütmeyi durdurma kararını sözüm ona tarafsız devlet televizyonu haber yaptı ve konuyu bir tek Sayın çalışma bakanının ağzından “hukuki mücadelemizi vereceğiz” sözü ile kamuoyuna tek taraflı anlattı. Ama yargı kararı olan uygulamanın durdurulması hayata geçirilmedi.

Tıbbi bir konu olan ve Sağlık Bakanlığının uzmanlık alanına giren kamunun sağlık hizmetlerine “para bende, kararı ben veririm” anlayışı içinde Çalışma Bakanlığı ve SGK nerede ise el koymayı kendine görev kabul etti.  

Akılsız başın cezasını ayaklar çeker misali sektörün bileşenlerini potansiyel hırsız gibi gösteren ortak akla saygı göstermeyen bu anlayışın cezasını ilaç sektörü, sağlık çalışanları ve en önemlisi hastalar çekmekte.

Sonuçta sistem doğru dürüst çalışmamakta ve alınan önlemler ilaçtaki büyüyen harcamanın önüne geçmeye çare olmamakta.

Düzgün çalışmayan bu sistem nedeni ile başta kalp ve tansiyon hastaları olmak üzere hastalar risk altında yaşamakta ve ilaç alabilme eziyeti çekmekte.

Sistemin açılmasını beklerken bir hasta hayatını kaybederse hukuki sorumluluğundan vazgeçtim, vicdani sorumluluğunu kim üstlenir acaba merak ediyorum.

Galiba ilacı takip ederken hastayı kaybediyoruz.

Kubilay Aydın 24.01.2011 Yeni Dönem Gazetesi


25 Ocak 2011     Okunma Sayısı : 1948